Pandemi döneminde dijital araçlar ve ekran yorgunluğu

Ekran yorgunluğu nedir?

2020’nin Mart ayı ile birlikte başlayan pandemi olarak adı koyulan süreçle beraber hayatımızda pek çok şey değişti. Pandeminin başından bu yana yaşadığımız hala içinde bulunduğumuz süreçte de sürecin bizim üzerimizdeki etkileri zaman içinde farklı şeylere dönüştü. Okullar uzaktan eğitime geçti ve/veya geçmeye çalıştı. Koşulları uygun olan, bunu yapabilecek iş yerleri uzaktan çalışma sistemine, evden çalışma sistemine geçmeye çalıştı. Bazı işler, bazı meslekler vardı ki tamamen durdu, yapılamaz hale geldi. Belirli işler ve meslekler de olduğu şekliyle korunmaya devam etti ve milyonlarca insan sokağa çıkmak, günde iki üç tane toplu taşıma aracına binmek, işe gitmek ve işten dönmek zorunda kaldı. Hâlâ da buna devam ediyor. Dolayısıyla pandemi koşulları bir yandan hepimizi benzer bir tehlike ve tehditle karşı karşıya bırakmakla birlikte bir yandan da her birimizi mikro ve makroda farklı gerçeklikleri, farklı aile hayatları, farklı sosyo ekonomik tabloları ve farklı iş ve meslekleri olduğu için farklı şekillerde etkiledi.

 

Mesela pandemi sürecinin en başında her şey çok daha yeniyken aslında hepimizin enerjisi de biraz daha yüksekti. Karşımızdaki bu yepyeni gerçekliğe uyumlanma için gücümüz enerjimiz biraz daha yüksekti. Çünkü o zaman rezervlerimiz biraz daha doluydu. Dayanma gücümüz biraz daha fazlaydı, anlamaya çalışıyorduk. Keşfetmeye çalışıyorduk. Mizahı en büyük güç kaynağı araç olarak kullanmaya çalışıyorduk. Sosyal medya araçları ve sosyal medya üzerinden paylaşımlar birbirine meydan okumalar, esprili paslaşmalar, evde yapılan şeylerin hevesle ve heyecanla paylaşımı, o zamanlar zoom üzerinden yapılan paylaşımlar, sohbetler, yeni doğum günü kutlamaları, şekil değiştiren biçim değiştiren sosyalleşme araçları. Hepsi hayatımızda görece yeniydi ve bütün bunlarla tabir yerindeyse biraz vakit geçiriyorduk, bir miktar eğleniyorduk. Birazcık kendimizi ve birbirimizi meşgul ediyorduk. Bir yandan da sanırım birbirimize veya kendimize çok da itiraf etmesek de daha kısa bir zamanda tünelin ucunda bir ışık görmeyi umut ediyorduk. Belki birkaç ay sonra belki en fazla yazın belki sonbahara kadar pandeminin sonlanacağını ve hayatın bildiğiniz normale döneceğini umut ediyorduk. Ama ne zaman ki yaz bitti, sonbahar başladı ve hastalık salgınının bitmediği gerçekliğiyle karşılaştık.

Ne zaman ki bir ikinci dalga başladı ve yeniden Kasım ayı itibariyle kapanmalar, yeni güvenlik tedbirleri başladı, işte o noktada bu bizi biraz gafil avladı. 2020’nin sonu, ikinci dalgayla beraber başlayan yeni kararlar, hayatımıza giren yeni güvenlik tedbirleriyle beraber pandeminin hepimiz üzerindeki etkileri de biraz çehre değiştirmeye başladı. O etkiler biraz daha zorlayıcı oldu, biraz daha ağırlaştı. Çünkü artık dayanma gücümüz çok daha sınırlı hale gelmişti. Gücümüz enerji kaynaklarımız çok daha azalmış durumdaydı. Yoksun kaldığımız ve özlediğimiz şeylerin yokluğuyla baş etmek çok daha zorlaşmıştı. O yoksunlukları ve özlem duyduğumuz şeylerin yası hasreti çok ağır basmaya ve hepimizin duygu durumunu daha belirgin şekilde etkilemeye başlamıştı. Bununla beraber gittikçe o tünelin ucundaki ışık umudu hepimiz için azalmaya daha da belirsizleşmeye başladı. Artık önünü ve sonunu göremez olmaya başladık ve insan için insan doğası için belirsizlik de her zaman en büyük stres ve en büyük kaygı kaynaklarından birisi olduğu için bu çok daha zorlayıcı bir şey yaratmaya başladı.

Eğitim-öğretim sistemi, çalışma hayatı yine ekran üzerinden sürmeye devam ederken bir yandan da pandeminin koşulları gittikçe zorlaşmasına, hastalığın bulaşıcılığı gittikçe artmasına rağmen yine hayatını sokakta bilfiil işe giderek, toplu taşıma araçlarını kullanarak geçirmek zorunda olan insanlar için de korkular ve kaygılar doğal olarak katlanarak arttı ve bunun da duygu durumu üstündeki etkileri belirginleşti. Ama her durumda az çok her birimiz için daha da zorlayıcı olmaya başlayan şey, 2021’in baharıyla beraber belki üçüncü dalga gibi tanımlanan süreçle beraber başlayan yeniden kapanmalar, yeni ve daha sıkı güvenlik tedbirleri ve bununla beraber de hepimizin üzerinde artık etkisini daha belirgin şekilde gösteren “ekran yorgunluğu faktörü” oldu…

Ekran yorgunluğunu doğuran sebepler neler?

Pandemiyle birlikte hayatımıza gittikçe daha fazla giren dijital araçlar ile birlikte eğitimi, öğretimi, dersleri, hobileri, işi ve sosyalleşmeyi ekran üzerinden yapmaya başlamakla birlikte hayatımıza ekran yorgunluğu diye bir kavram girmeye başladı. Literatüre zoom yorgunluğu olarak girdi. Ama ben bunu biraz daha geniş anlamda kullanarak ekran yorgunluğu olarak tanımlamayı daha anlamlı buluyorum. Çünkü araç değişebilir ama aslında bizi yoran şey ekran üzerinden ve ekran karşısında oturmak. Bütün işlerimizi, bütün iletişimi her şeyi ekran üzerinden sürdürmek.

 

Ekran yorgunluğu nedir? Ve neden hepimizi bu kadar etkilemeye başladı? Bir kere ekran üzerinden iletişim kurmaya çalışmak günlük hayatta yan yana, yüz yüze, karşı karşıya olan iletişime göre çok daha az bir araçla, malzemeyle iletişim kurmaya çalışmak demek. Bizi her şeyden önce yüz ifadesinin önemli bir kısmı, ses tonunun önemli bir kısmından mahrum bırakan bir iletişim aracı. Evet, yüzü görüyoruz. Evet, kadrajın el verdiği kadar belki beden bölümlerini görüyoruz. Evet, bir ses de duyuyoruz tabii ki. Ama hiçbir zaman karşı karşıya, yüz yüze, yan yana olduğumuz zamanki iletişimin öğelerinin tamamına ve o zenginliğe erişemiyoruz. Bir kere orada yaşanan kayıplar, iletişimle ilgili en büyük zorluğu yaratan şeylerin başında geliyor. Ve o yaşadığımız iletişimle ilgili kayıplarıyla baş edebilmek için de yani mimikleri ve mikro mimikleri yakalayabilmek ve doğru okuyabilmek için, göz teması kurabilmek için, ses tonunu doğru anlayabilmek, hissedebilmek, kendi tonlamamızı doğru iletebilmek için her zamankine göre, yüz yüze iletişime göre çok daha fazla efor sarf etmek zorunda kalıyoruz. Işte bu başlı başına iletişimi çok zorlaştıran ve ekran üzerinden iletişimi çok daha yorucu ve tüketici hale getiren şeylerin başında geliyor.

 

Göz teması kurmak mesela teknik olarak çok kolay hatta mümkün olabilen bir şey değil. Çünkü karşınızdaki insanın gözlerine bakmaya çalışırken kadraja ve kameraya bakamıyor oluyorsunuz. Kameraya baktığınız zaman da aslında karşınızdaki insanla göz göze olamıyor oluyorsunuz. Her durumda bu karşılıklı iletişimdeki bazı öğelerin kaybı anlamına geliyor. Bunun iletişimle ilgili öğelerin bazılarının kaybına neden olmasıyla birlikte bir de arka planda biraz daha sembolik tarafta biraz daha ilişkisel tarafta bir yanıyla ekran üzerinden bu araçları kullanarak iletişim kurmak; tamam bir temas kurabiliyoruz, iletişim kurabiliyoruz, bir çeşit ilişki kurabiliyoruz ama neyi kuramadığımızla ilgili hep bir yokluk ve yoksunluk halini de bize her anımızda hatırlatan da bir şey. Yani aslında arka planda ve satır arasında hep belirli bir düzeyde bir yas hissettiren, bir hüzün hissettiren, bir kayıp deneyimi yaşatan da bir tarafı var. Yani ekranda temas kurduğumuz her an yan yana ve yüz yüze olmadığımızın ve bir süre daha olamayacağımızın farkında olmak, bilincinde olmanın getirdiği bir yüklülükle karşı karşıya kalıyoruz. Bu da tüketen şeylerden bir tanesi.

 

Bununla birlikte ekran üstünden kurulan iletişime yine yüz yüze iletişime göre çok daha yorucu hale getiren şey elbette ki teknolojik araçların ve ağ bağlantılarının kalitesiyle ilgili yaşanan teknik sorunlar. Ses gitti, görüntü koptu, ağ bağlantısı yavaşladı gibi pek çok şey bazen belirli cümleleri tekrar etmeye, bazen belirli şeyleri kaçırmaya, o kaçırdığımız şeylerde boşlukları araları doldurmaya çalışmak için ekstra efor sarf etmeye neden oluyor. Bu da yine birim zamandaki yorgunluğumuzu, enerji sarfiyatımızı çok arttıran ve katlayan şeylerden bir tanesi. Ve aynı zamanda gözü ve beyni yoran bir diğer şey yakın mesafede bir şeye odaklanmaya çalışmak. O da göz kaslarını çok yoran, günün sonunda özellikle bütün işinize ekran üzerinden yapıyorsanız, yani eğer öğrenciyseniz derslerinizi veya öğretmenseniz işinizi, toplantılarınızı ve hatta artık süreç uzadığı için sosyalleşmeler, görüşmeler, buluşmalar, doğum günü kutlamaları, bayramlaşmalar da ekran üzerinden olmaya başladı. Tüm bunların ardı arkasına saatler boyu yaşandığını varsaydığımızda yakın plan bir ekrana, bir dijital ekrana, kameraya veya görüntüye, sürekli odaklanmaya çalışmak beyni, gözleri, zihni çok fazlasıyla yoran unsurlardan bir tanesi. Bu da tükenmişliği ve yorgunluğu çok katlayarak arttıran şeylerden biri.

 

Ekran yorgunluğunu arttıran bir diğer unsur da ekran üzerinden olan iletişim sırasında yine ekran üzerinde arka planda çalışan pek çok şeyin bildiriminin de geliyor olması ve kişinin görüş alanına bazen görsel olarak, bazen işitsel olarak giriyor olması. Zaten fazlasıyla uyarana maruz kaldığımız şu dünyada bir şeye odaklanmaya çalışırken fazlasıyla efor sarf ederken bir de arka planda birtakım bildirimlere maruz kalmak gittikçe daha fazla zihni yoran ve aslında ekrandaki çalışmaların dışında da dikkat ve konsantrasyon süremizi gittikçe azaltan verimliliğimize odaklanmamızı belirgin derecede düşüren unsurlardan bir tanesi oluyor.

 

Zoom yorgunluğu olarak daha çok bilinen ama daha geniş anlamıyla ekran yorgunluğu olarak tanımlayabileceğimiz bu durumu insan için daha da zorlaştıran bir diğer faktör de karşımızdaki ekranda bir yandan kendimizi görmek ve izlemek, bir yandan da bazen üç kişi, beş kişi, bazen onlarca kişiyi aynı anda görmek ve her birinin belki yüz ifadesine, reaksiyonuna odaklanmaya çalışmak. Bütün bunlar bizim için geleneksel olan yan yana alışık olduğumuz iletişime kıyasla aynı anda daha fazla aracımızı kullanmak durumunda kaldığımız ve dolayısıyla bizi daha fazla yoran ve tüketen bir iletişim aracı. Ve özellikle de günün çok uzun saatlerinde bütün görüşmeleri bütün işleri ekran üzerinden yapıyor olmak, buna ek olarak bütün sosyalleşmeyi, iletişim ve ilişkileri de ekran üzerinden olan araçlarla kuruyor olmak bize hiç alışık olmadığımız kadar yoran ve tüketen bir hale geldi.

 

Ekran yorgunluğu ve öz bakım yöntemleri

Peki bununla baş etmek için, bunun üzerimizdeki etkilerini azaltmak için neler denenebilir? Yani tabii ki sihirli formüller çok da kolay değil, söz konusu değil. Çünkü bir yandan içinde bulunduğumuz bu hastalık salgını koşullarında eğitim-öğretimi sürdürülebilir kılabilmek için, işleri devam ettirebilmek için ve hatta birbirimizle teması ve sosyalleşmeyi bir şekilde yakalayabilmek için bu araçları kullanıyoruz. Dolayısıyla bunu tamamen sıfıra indirgemek diye bir şey söz konusu değil. Ama nasıl azaltabiliriz? Tabii ki yine bu her birimizin kendi mesleğine göre, işine göre, hayat koşullarına göre değişebilir. Ama en azından en pratik olarak yapılabilecek şeylerden, denenebilecek şeylerden bir tanesi şu olabilir: Özellikle bütün işi ve mesaisi ekran üstünden olan insanlar için çalışma saatleriyle, dinlenme saatlerini, eski alışkanlıklarına göre çok daha özenli ve çok daha dikkatli bir şekilde birbirinden ayırabilme disiplinini ve öz bakım alışkanlığını içselleştirebilmek. İhtiyaç duymasa bile mola vermek, mola verdiğinde o masanın başından kalkmak, ekranın karşısından kalkmak, tercihen işte pencereden dışarı bakmak, balkona çıkmak, biraz gökyüzüne bakmak, biraz başka şeylerle ilgilenmek, tercihen mola verdiğiniz anlarda dijital araçlarla olabildiğince mesafelenmek koruyucu, önleyici, destekleyici tedbirlerden bir tanesi olabilir. Bunun dışında yine işiniz, mesleğiniz, yaşam koşullarınız buna el veriyorsa, bütün görüşmelerinizi, görüntülü görüşme şeklinde yapmak yerine aralarda telefon konuşmaları onun yerini tutabiliyorsa aralara belki bunu serpiştirebilmek. Mümkünse açık havada yüz yüze ama mesafeli ve güvenli bir şekilde görüşebilmek. Dediğim gibi koşullar buna el veriyorsa, belki bir parça aralarda bunu deneyebilmek. Yani ekranda geçireceğiniz, ekranla olan ekran karşısındaki sürenizi olabildiğince süreç elverdiğince azaltabilmek için ne mümkünse onu hayata geçirmek.

 

Son olarak işiniz, mesleğiniz, hayat koşullarınız, el verdiği ölçüde ekran karşısında olmak zorunda olmadığınız sürelerde hiç değilse biraz dijital araçlardan uzaklaşmak yani dijital detoks yapmak çok yardımcı olabilir ve nefes aldırabilir. Olabildiğince ekrandan uzaklaşmak, bütün dijital araçlardan uzaklaşmak, telefondan, bilgisayardan, televizyondan mümkünse bütün bunlardan uzaklaşarak size iyi gelecek şeylere biraz daha zaman ve alan açmak, biraz daha kendinize dönmek, birbirinize dönmek ve mümkünse biraz daha doğaya dönmek ihtiyaç duyduğumuz gücü, enerjiyi bize sağlayabilecek kurtarılmış alanlar yaratabilir.

 

Hayat bir yüz metre koşusu değil bir maraton. Dolayısıyla uzun soluklu bir süreç bizi bekliyor bir yılı aşkın bir süresini geride bıraktık pandeminin. Ama en az bir bu kadar daha zaman bizi bekliyor gibi görünüyor. Dolayısıyla iyi olmak ve iyi kalmak evet çok zorlaştı. Ama hem kendimize hem de birbirimize iyi bakmaya her şeyden çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Bu nedenle kendinize iyi bakın ve birbirinize de iyi bakın ki ekran yorgunluğu, hayat yorgunluğuna dönmesin.

 

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

dokuz8AKADEMİ ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin